Avrupa’da ortaçağa mahsus mutfak ve yemek kültürü, o dönemin dünya algısını, sosyal yapısını ve tarihî dönüşümleri muazzam biçimde yansıtan, kendi içinde de oldukça çeşitlilik içeren bir gösterge mahiyetinde olmasıyla meşhur. Batı Roma’nın yıkılışıyla başlayan kaos döneminde her açıdan yoksullaşma ve Antik dönemden gelen mevcut bilgileri de “unutma”yla birlikte bir geriye dönüş, yani yeni “karanlık çağ”, sonrasında Haçlı Seferleri’yle dünyayı -ve elbette tatları- yeniden keşfetme; ardından ise hızlanan ticaret ve bu sayede gelen ilk birikimlerle zenginleşen, zenginleşmesini de mutfağına yansıtan bir Avrupa görüyoruz.
Massimo Montanari ise bir ortaçağ metinleri uzmanı olarak Çileklerin İsyanı: Ortaçağ ve Rönesans’tan Sofra Anlatıları adlı kitabında tüm bu değişimlerin izini edebiyatta, dönemin tarihçilerinin kitaplarında, kısaca yazılı kaydın her formunda sürüyor ve okuru bir “sofra yolculuğu”na çıkarıyor. Seçtiği metinler 700’lerden başlayıp 1600’lerin sonlarına dek bu yolculuğu sürdürürken, biz de okur olarak kâh fakir keşişlerin sade hayatlarına ve mütevazı sofralarına, kâh debdebeli düğün ziyafetlerine ve muazzam şölen sofralarına konuk oluyoruz. Haliyle ortaya bizi günlük hayattan alıp bambaşka diyarlara götüren bir kitap çıkıyor.
Hem ortaçağ mutfağına dair detaylar hem de kitaptan bölümler videoda… İyi seyirler!
Not: Bu konu ilginizi çektiyse bu ve bu da ilginizi çekebilir…
One thought