Çamlıbel’de ilk kez 5 yıl önce yemiştim sanırım. Çok sevdiğim ve çok seyahat eden dostlarımden birinin en sevdiği yerdi, İstanbul’dan sırf et yemeye Çamlıbel’e gitmek de işten sayılmazdı! Tıpkı Susurluk Göbel Gizli Bahçe gibi, alkol servisi ve mezeleri de olduğu için, lezzetli Trakya etlerinin tadını çıkarmak adına gidilen yolun koymadığı bir yerdi Çamlıbel. Yeşil, geniş bir bahçe içinde, dip dibe olmayan masalarda ferah ferah bir akşamüstü yemeğe oturmanın hayali de hep çok güzeldi.
Hele bir kişi içmeyip “kurban” olursa, kalan tüm masa içip gece cümbür cemaat İstanbul’a dönülebilir, ki bu da her zaman sağlam bir avantajdır!


Bu sene, hem bir yol üstü lezzet durağı olduğu için hem de önceki nefis hatıraları yadımızda tuttuğumuzdan, iki kez gittik Çamlıbel’e. İlkinde satır et ve kuzu şiş söyledik, yanında patlıcan salatası, çoban salata ve yoğurt da aldık pek tabii. Satır etten Alp memnun kaldı, ama ben çok beğenmedim doğrusu. Kuzu şiş ise maalesef biraz sertti. Yancılar fena olmasa da, etten önceki seferlerde aradığımızı tam bulamadık. Yani aslında yenenler hiç kötü değil, ama alıştığımız Çamlıbel nefasetinde değildi.





İkinci seferde ise haydi bu kez kuzu lokum yiyelim dedik. Kuzu şişe göre hem daha aromatik hem daha yumuşaktı. Ancak yine de öyle “Vayyy, ne yedim ben!” dedirtmedi. Ortalamanın üstünde olsa da, Trakya’nın lezzetiyle meşhur kuzu etinin en iyi örnekleri olduğunu söylemek mümkün değil. Fakat buranın en ünlü olduğu konulardna biri ciğer sarma… Eğer kuzu gömleğe sarılı ciğer sarma seviyorsanız, onda yumuşaklık-sertlik riski de olmadığı için memnun kalma ihtimaliniz daha yüksek. Bu sene ciğer sarmasını yiyen dostlar yine gayet beğendiklerini ilettiler nitekim.



Fiyatlara gelince… Çamlıbel ünlü olduğu için mi bilmem, fiyatlarda İstanbul’la büyük bir fark yok. (Ki bu çılgın enflasyon döneminde bu fiyatların Ağustos ayına ait olduğunu söyleme ihtiyacı hissediyorum, eylül malum zam ayı oldu, şu an zamlanmış olabilir.) Yani bu sefer öyle cümbür cemaat yol parası verip yiyip gelmeye değer ne bir fiyat farkı görebildim ne de kendi adıma lezzet farkı. Fakat yolunuzun üstüyse oturup yenir mi? Elbette. Pişman olur musunuz? Muhtemelen hayır. Bizden daha şanslı güne denk gelebilir misiniz? İhtimaldir. Sadece sanırım eskisi kadar büyük heveslerle gitmemek gerek…
Tamamen tesadüfen blogunuza yolum düştü, sonra Balaban Dondurmacısı yazısını okudum ve yüzümde bir gülümseme oluştu. Ben Lüleburgaz’da doğup büyüdüm ve babamın ofisi Balabanın bitişiğindeydi, 3-4 yaşlarımdayken her uğrayışımda su böreği yemeye götürürdü beni. Ve tabii başka yerden dondurma yenmezdi. Suadiyede şubesi olduğunu bilmiyordum. Sonra bu blogun yazarı kim diye bakınca şaşırdım, sizi mide lobisinden tanır severdim. Ben de 10 yıldır hala blog yazmayı sürdürüyorum ve güncel blogların olması mutluluk veriyor. Hemen takibe aldım, kocaman sevgiler…
BeğenLiked by 1 kişi
Ne kadar güzel bir tesadüf olmuş, çok sevindim! Suadiye’deki şubesine arkadaşım neredeyse her gün gidiyor, çok temiz, çalışanlar çok düzgün. Yolunuz düşerse çocukluk anılarınızı İstanbul’da yad etmeye müsait 🙂 Ben uzun süredir orada yokum (İştahperver üzerinden devam ediyorum paylaşımlarıma) ama blog’a hiç ara vermeden devam ediyorum. Belki de daha kalıcı bir yöntem, her şey daha derli toplu duruyor. O yüzden iyi ki siz de blog tutmaya devam ediyorsunuz! Yorumunuz beni çok mutlu etti, çok sevgiler…
BeğenBeğen