Pandemi sonrası ilk normalleşme günlerinde kendimi müdavimi olduğum mekanlara, tanıdık bildik ortamlara atmıştım. Hem özlediğim tatlara kavuşmak, hem güvenilirlik, hem de sevdiğim mekanlara destek olma isteğiyle ilk haftalar böyle geçti. Ancak yeni yerler deneme merakı da artık ufaktan kendini belli etmeye başladı. O yüzden geçenlerde bir arkadaşımla daha önce gitmediğimiz Araka’ya gidelim dedik.
Adını bir bezelye cinsinden alan Araka, şef Pınar Taşdemir’in Yeniköy’deki mekanı, ki aslında çok yeni bir yer değil, ama ben denememiştim. (İtiraf edeyim, menüsü biraz sıkıcı gözüküyordu!) Tabii her şey menü değil, bazen menüde göze “basit” gözüken tatlar bile tabakta harika bir uyum icra edebiliyorlar. Araka’nın lezzetleri de belki öyledir diye düşünerek yola çıktım.
Küçücük bir arka bahçeye sahip, gayet sade dekorasyonlu, kişilikli bir binada Araka. Çok ferah olmayabilir ama sadeliği sayesinde boğucu olmuyor. İlk intiba iyi. Garsonla konuşmaya başlayana kadar… Müşteri karşılama konusunda biraz eksik var. Neyse, çok üstünde durmadık ve menüyü incelemeye başladık. Şarap menüsü epey sınırlı, kadeh olarak ise sadece Arcadia’nın bazı şaraplarını servis ediyorlar. Allahtan sevdiğim bir marka, ama yemekle farklı farklı şarapları eşleştirmek isteyenler için biraz dar seçenekli bir menü. “Ben bir şişe alır, yemeğin sonuna kadar onu içerim” diyorsanız mesele yok.
Başlangıç olarak kuzukulağı soslu enginar ve bezelye püresi ile levrek ceviche sipariş ettik. Kuzukulağının ekşiliğine bayılan, bezelye ve enginar çok seven biri olarak zaten ilk tabak benim için bankoydu. Kıvam ve lezzet açısından soğuk çorba olarak bile servis edilebilir, çok lezzetliydi. Ancak aynı övgüleri ceviche için düzmem zor, zira sosu lezzetli olmakla birlikte balıklar dirilikten çok uzaktaydılar. Ya balıklar blanşe edilmiş ya da lime suyunda gereksiz uzun bekletilmiş. Eğer “Türkiye’de insanlar olması gerektiği gibi diri ceviche yemiyorlar” diye düşünülerek bu şekilde yemekten taviz verildiyse çok üzücü. Haşlanmış levrek üstüne sos dökülmüş gibi bir dokudaydı yemek, haliyle tatmin etmedi. Kendi yaptığım ceviche doğrusu daha lezzetli…
Gelelim ana yemeklere… Arpa şehriye üstünde ahtapot ve aioli sosu üstünde sardalya sipariş ettik. Diyebilirsiniz ki “Henüz sardalyalar yağlanmadı!”, haklısınız, zamanı normalde bu aylar değil. Fakat bu sene (belki deniz suyundaki sıcaklık değişimlerinden dolayı) sardalyalar erkenden yağlanmış ve Sur Balık’ta inanılmaz iri sardalyalara rastlanmış olduğundan burada da şansımızı sardalyalardan yana kullandık. Eh, öyle gelmediler. Ama bu bizim şansa bıraktığımız bir konu olduğu için sorun etmedik çok. Aioli sosun yoğunluğu ve tadı ise mükemmeldi, sardalyaya da acayip yakışmıştı, hem balığı da yağladığı için sardalyaların henüz çok yağlanmamış olmasını telafi etti. Balıkların yanında gelen ağaç bamyası (bildiğiniz bamyayla alakası yok) turşusu tam bir sürprizdi, bayıldım! Taze otlarla hazırlanan salata da nefisti. Ahtapotun kendisinde çok bir numara göremesek de, onun altındaki karidesli domatesli arpa şehriye pilavı nefisti.

Ve tatlı… Tatlı menüsüne bakmadan önce “Kesin tatlılardan biri pavlova” deyip güldüm arkadaşıma ve tabii ki öyleydi. Bilmiyorum tüm iyi yemek restoranlarında pavlova görme modamız ne zaman bitecek? Ayrı bir tatlı ustası gerektirmiyor, malzemeleri basit, hafif, evde tutturması da zor olduğundan dışarda yenmesi tercih edilebilir, bu faktörlerin hepsinin farkındayım da cidden 5 yıldır her yerde pavlova görmekten çok sıkıldığımı söyleyerek içimi şuracığa dökmüş olayım. Neyse, biz yanında üzüm sorbeyle gelen şarapta pişmiş armut tercih ettik. Şarapta armuta şahsen bayılırım, bence basit ama kişilikli bir tatlı. Bu versiyonda baharatı biraz daha fazla olsa daha da iyi olurdu ama diriliği, tadı iyiydi yine de. Yanında gelen üzüm sorbe ise harikaydı ve armutla uyumu da çok güzeldi. Tatlının yemeklerden başarılı olduğunu söyleyebilirim rahatça…
Peki gelelim işin sonuna, mekanın fiyat/performans dengesi iyi mi? Üzülerek söylüyorum, hayır. İkişer kadeh beyaz ve roze Arcadia şarapla beraber hesap 950 lira civarında. Tamam hiçbir tabak üzmedi, ama hiçbiri “Muhteşem!” de dedirtmedi. Fiyatlarına göre tatların bekleneni veremediği, “sıkıcı menü” fikrimin de doğrulandığı bir akşam oldu maalesef. Gecenin sonunda aklımda kalan tat yemeklerin kendisi değil tek başına aioli sos olduysa mesela, bence orada bir sorun var. (Ve yanlış hatırlamıyorsam o sardalya tabağının fiyatı 220 lira idi.) Keza servis aksak, garson tam manasıyla işe hakim değil, böyle bir yerde bekleneceği gibi özel ve güzel bir ekmek yerine oldukça lezzetsiz bir ekmek eşlik ediyor yemeklere… (Fakat başlangıçta gelen peynir ve zeytinyağı çok hoştu şimdi Allah için, haklarını yemeyeyim.) Tüm bunları göz önünde bulundurunca bende yeniden gitmek için herhangi bir istek uyandırmadı. Belki de Pınar Hanım Müzede Changa’da fırtınalar estirdikten sonra biraz heyecanını kaybetmiştir, kim bilir?
2 thoughts