Herkesin Bodrum’a akın akın geldiği zamanlarda ferah, servisi iyi ve lezzetli şeyler sunan, üstelik bunları astronomik değil düzgün fiyata sunan yer bulmak hiç kolay değil. Dereköy Lokantası bu açıdan umut verici gözüküyordu ve özellikle denemek istediğim bir yerdi, ne mutlu ki oldukça da memnun edici bir deneyim sundu.
Dereköy Caddesi’nin üstünde, gerçek bir yazlık bahçe konseptiyle insanı karşılıyor. Ferah, hem de masalar dolu olmasına rağmen ferahlık hissini kaybetmeyen bir yer burası, çünkü ağız ağıza konmamış masalar. Hafif bir müzik ve ağaçların altında oturmanın insan ruhuna iyi gelen yanı zaten cepte. Ama bir yandan da çok açız! O yüzden hemen menüye baktık. Bir meze dolabı var ve orada kâh yeniden yorumlanmış halleriyle kâh tamamen farklı günlük soğuklar yer alıyor. Sıcaklar ise tahtaya yazılmış. Gözüm hemen ahtapot arıyor -zira canım çok çekmişti- ama bu sene ahtapot yokmuş. Biraz üzüldüm ama napalım, başka şeyler yiyeceğiz.
Soğuklardan başlayalım. Girit ezme almak hiç aklımda olmazdı burada, ama gördüğüm ezme o kadar yeşil, o kadar cazipti ki dayanamadım. İyi ki de almışım, bol fesleğen ve Antep fıstığıyla çok güzel bir Girit ezme yedik. Levrek turşu da çok cazip gözüküyordu, nitekim levrek marinden farklı ama yine ferah bir lezzet olarak çok başarılı olmuş. Kişniş tohumu da nasıl yakışmış! (Zaten balık mezelerine zaafım yüksek, başarılı olanına denk gelince gözümden kalpler çıkıyor!) Son soğuğumuz ise bence sinkontadan ilham almış, sarımsaklı yoğurt üzerine fırın balkabağı, fırın soğan ve mor Bodrum biberli, tahinli atom. Ama bu fotoğraflarda mor biberleri göremiyorsunuz, zira ne yazık ki o kadar acı yiyemiyorum. Fakat sinkonta o kadar severim ki, ona benzer bir meze yakalayınca hemen yemek istedim, neyse ki bibersiz olarak da servis ettiler de bu güzellikten mahrum kalmadık. Dukkah’ya benzer bir baharat karışımı serpmişlerdi, o da balkabağına çok yakışmış. Hepsi basit, temiz, uyumlu ve lezzetli tabaklar…
Sıcaklara bakarken ahtapot servisi yok diye üzülmüş olsam da, burada bulmayı hiç beklemediğim bir güzellik kalbimi çaldı: ballı gemici böreği! Bugüne dek Asitane dışında hiçbir yerde servis edildiğini görmediğim, dünyanın en güzel böreklerinden biri (sahi, restorancılar ne zaman keşfedecek bu birkaç yüzyıllık güzelliği?), içinde taze bezelye olduğu için şimdi de tam zamanı! Böreğin çıtırlığı, içindeki peynirin balla uyumu zaten tarifsizdir ve “ballı börek” lafının niye dile yerleşmiş olduğunu anlamanıza yetecek bir lezzettir de, buradaki özellikle güzeldi. Düz bal koymak yerine ballı bir sosla servis ettiler, e o da modernize dokunuşu olmuş tabağın, çok da yakışmış, o yüzden sorun yok.
Diğer ana yemeğimiz ise yanında şahane bir sos (tarator değil ama) ve benim hastası olduğum soğan turşusuyla servis edilen midye tavaydı. Midye tavayı bu kadar çıtır, batterini bu kadar ince yapmış olmalarına şapka çıkardım. Gerçekten nefis, küçük balonlar gibi puf ve çıtır midyeler yedik.
Bu arada porsiyonlar kesinlikle ufacık değil. Örneğin Girit ezme rahatlıkla dört kişi tarafından da bölüşülebilirdi, ballı gemici böreği ise porsiyonda 2 beklerken 3 tane geldi. Hatta “Keşke porsiyonlar daha küçük olsaydı da daha çok şey deneyebilseydik!” dedim içimden, çünkü her şey çok lezzetliydi. Ama esas “Bu çok fazla” dediğimiz şey yemeğin sonunda istediğimiz çikolata mousse oldu. Mousse’tan ziyade trüf yiyormuş hissi verecek kadar yoğun tadının yanı sıra porsiyonu 2 kişiyi haydi haydi halledecek, hatta çok tatlı düşkünü değilseniz 4 kişinin ağzını tatlandırabilecek güçte! Üstüne serptikleri acılı badem kıtırları da o kadar yakışmış ki, hafif acının çikolatanın tadına katkısını tam manasıyla hissetmek mümkündü.
İçki olarak şaraptan gittik, ben bu sıralar favorim olan 7 Bilgeler Anaxagoras’la yakın münasebet kurdum, Alp ise 7 Bilgeler Lasos’la. Şiraz ve Kalecik Karası’ndan yapılan Lasos gayet güzel bir roze, ama Anaxagoras Chardonnay bahar ve yaz için öyle ferah bir eşlikçi ki, bir menüde gördüğümde elim ilk ona gidiyor bir süredir… Çok dengeli, asitli ve gövdeli olmasına rağmen hem de, o yüzden deniz mahsullerine de, peynirlere de harika gidiyor, kesinlikle denemenizi öneririm. Ben en son bir de kokteyl içmek istedim, Dere ve Köy adında iki özel kokteylleri mevcutmuş, tercihimi Aperol’le yıldız anason, karanfil ve vanilya infüzyonu karışımı bir lezzet sunan Köy’den yana kullandım, gayet güzel bir kokteyl (sadece benim için biraz fazla hafifti, ama genel olarak herkese uyar.)
Gelelim genel değerlendirmeye… Mekanın fiyat/performansı bence mükemmel. Kasıntı olmamakla beraber şık ve özenli bir yerde olduğunuzu hissediyorsunuz, çok alengirli olmayan fakat lezzetli, uyumlu şeyler yiyorsunuz, biraz yoğun oldukları için süper akıcı olmasa da çok aksamayan bir servis alıyorsunuz. Yani her şey dengeli. İşte bu dengeye, fiyatlar da dahil. Örneğin soğuklar gördüğüm kadarıyla 50-75 arası değişiyor, sıcaklardan midye 65, ballı börek 60, kadeh şarap fiyatları 55 civarındaydı. Bu sene gerek İstanbul gerek Bodrum’da mekanlar o kadar dengesiz, neyin ne fiyata çıkacağı o kadar belirsiz, -hatta açıkça söyleyeyim özellikle Bodrum’da bazı fiyatlar o kadar beklenmedik- ki, beğendiğim bir mekanda mantıklı ve ederinde fiyatlarla karşılaşınca ekstra memnun oldum. Çünkü bu müşterilerine bir yıllık kâr değil her yıllık müşteri gözüyle bakıldığına dalalet ediyor.
Tüm bunlarla Dereköy Lokantası kesinlikle beğendiğim ve gözüm kapalı tavsiye edebileceğim bir yer oldu. Tatlı bir ambiansta keyifli bir yemek için gönül rahatlığıyla gidilir…