Bir önceki yazıda, İstanbul’da en çok gittiğim -hatta düzelteyim, genelde arkadaşlarımla cümbür cemaat gittiğimiz- iki mekandan birinin, canımız et istediğinde gittiğimiz Antakya Mutfağı olduğunu yazmıştım. Şimdi geldik canımız meyhane, balık ve güzel mezeler istediğinde gittiğimiz yere, Aret’in Yeri‘ne…

Aret Silahlı (ki benim için o da “Aret Abi”dir), yılların mezecisi bir mutfak emekçisi… Nitekim ben onun güzel mezelerini -zannederim 5 yıl kadar önce- bambaşka bir yerde tatmış, yediklerimi çok beğenmiş, lakin mekanın basık ve uğultulu oluşundan dolayı bir daha oraya gitmemiştim. Birkaç yıl önce ise Aret Usta Nevizade’de kendi yerini açtı. Burayı açışı da öyle isabetli oldu ki, herhalde İstanbul’da son 3 yılda en çok gittiğimiz mekan onunki olmuştur…
Bunun elbette birçok sebebi var: başta lezzet. Geçtim başka yerleri, meze deyince akla ilk gelen mekan “meyhane” olduğu halde, çoğu meyhanenin bile mezelerini kendisi yapmaktansa toptan meze aldığını, bu endüstriyel üretilmiş mezelerin de hiçbir şeye benzemediğini üzülerek görüyoruz. Aret Abi ise her gün mutfağa bizzat girerek çeşit çeşit mezenin vitrine dizilmesini sağlıyor. Klasik birçok meze mevcut elbette; deniz börülcesi, şakşuka, atom, barbunya pilaki gibi… Ama bir de buranın spesiyalleri var. En çok sevilenlerden tahinli uskumru mesela… Çoğu zaman masaya gelmesiyle bitmesi bir oluyor!


Bir diğer favorim somon pastırma, çok az yerde bulunan, oldukça lezzetli bir meze. Genelde gecede birkaç kez masaya gelir. Topik de keza çok az meyhanede bulunuyor, bulunduranlar da bu çok zahmetli mezeyle çoğunlukla kendileri uğraşmayıp topik yapanlardan alıyorlar. Oysa burada servis edilen yine Aret Abi’nin ellerinden çıkan, tarçınıyla, soğanıyla, kuş üzümüyle nefis bir topik; en sevdiğim mezelerden biri olduğu için de her gidişimde muhakkak yerim.
Ancak buranın alamet-i farikalarından biri, kesinlikle -mevsimine göre bulunan- sardalya şiş ve hamsi şiş… İddia ediyorum, bu kadar lezzetlisini çok az yerde yiyebilirsiniz. Çoğu yerde tavası yapılıp verilen ve tadı dış kaplamanın tadıyla, yağ tadıyla örtülen bu balıkları, burada şişe dizilip ızgarada pişmiş halde, tam tadıyla, hem de içi sulu sulu şekilde yediğiniz zaman farkı gerçekten anlıyorsunuz. Ki bunları aslında büyük balık seven biri olarak söylüyorum! Ama işte bir şey sıradışı nefasette ve beceriyle yapıldığında afiyetle yeniyor elbette.






Bu saydıklarımdan anladığınız gibi, burası deniz mahsullerinde ciddi başarılı bir meyhane, ancak başarısı bununla sınırlı değil. İster tekmilli, ister klasik şekilde sunulan favası, marine enginarı (buna “enginar carpaccio” da diyebiliriz, çiğ halde marine edilen bu enginarın ne kadar güzel bir eşlikçi olduğunu görmeniz gerek!), tazecil salataları, hele hele soğanlı mantar kavurması öylesine lezzetli ki! “Yok ben daha da deniz mahsulü isterim!” derseniz, o zaman ahtapot salatası ve fesleğenli balık gibi soğukları ya da kalamar tava ve karides güveç gibi sıcakları tercih etmek mümkün.



Tabii bu lezzetler güzel olmasına güzel de, zannederim servisi bu kadar iyi işlemese, garsonları bu kadar ilgili olmasa böylesine uğrak edinmezdik burayı. Bunda tabii Aret Abi’nin sürekli elini (ve elbette gözünü!) servisin üstünde tutmasının payı büyük. Bir mekanı işletenin ilgisi, şüphesiz ki çoğu zaman o mekanın çizgisini yukarıda tutmasını sağlıyor. Üstelik buranın fiyatları da gayet ehven, masadan hiçbir zaman şişirme bir fiyatla kalkılmıyor; onun yerine mutlulukla haşhaşlı revaniye çatal sallanarak kalkılıyor.
Tüm bunlara ek olarak, mekanın geniş terası, bilhassa açıkhava yerleri tercih ettiğimiz şu günlerde daha da bir değer kazandı. Ama kışları da bazen giriş katta müziğe eşlik ederek rakımızı içiyor (belirteyim ki, kastettiğim katiyyen o “fasıl” tabir edilen, ama adının hakkını vermekten uzakta, çoğu zaman kötü birer icradan öte gitmeyen kakafoni değil, nostaljik şarkıların tek bir kişi ve tek bir enstrüman tarafından zarifçe ve yumuşakça söylenmesi), bazense -özellikle kalabalık bir grupsak- kapalı bahçesini tercih ediyoruz. Bir mekanın farklı mevsimlere hitap eden farklı opsiyonlarının olabilmesi elbette fiziksel imkanla ilgili ve her yerde bunu bulmanın mümkün olmaması doğaldır; ama burası bu açıdan da avantajlı…
Hepimiz yeni yerler deneriz, ama herkesin büyük bir terslikle karşılaşmayacağını bilerek, mezelerin, balığın lezzetinden emin olarak, ilgisiz bir servise maruz kalmayacağını bilerek, kısaca güvenerek gittiği yerleri vardır ve bence olmalıdır da… İşte tam da bu yüzden Aret’in Yeri, “bizim meyhanemiz”… Hazır sardalyanın da tam mevsimiyken, bence Aret’in Yeri’ne gidip mezelerle de altlık yapa yapa siz de şöyle güzel bir sardalya şiş yiyin, ömrünüz uzasın!
One thought