7 Ekim, tüm dünyada Metropoller Günü olarak anılıyor ve o güne özel etkinlikler düzenleniyor. Bu kapsamda, dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul’u konuşmak için 6 Ekim akşamı Marmara Belediyeler Birliği binasında toplandık -ki çoğumuz gibi, ben o binayı esas Tarih Vakfı’na ev sahipliği yapmasından bilirim!- ve hem nitelikli hem keyif veren konuşmalar dinledik. Konumuz şehirlerde harekete geçen duyularımızsa, İstanbul’u tüm duyularımızla algıladığımızı konuşmak için belki de olabilecek en güzel yerlerden birindeydik: Eminönü’nün martı sesleri, deniz manzarası, iyot kokusu, her daim yüze değen rüzgarıyla bütünleşen balık-ekmek lezzetini hayal edin… İşte tüm duyularımıza birden böylesine hitap eden bir semtte, hepimiz birer duyuya odaklanarak, ama diğer duyularla iletişimimizi de gözden kaçırmayarak konuşmalar yaptık.
Kendi adıma, tat duyusunu konuşmaktan yana şanslıydım, çünkü görmek ya da duymak tatla direkt ilişkili olmayabilir, ama tadın tüm duyularla birden alakası vardır: Tabağınızdaki yiyeceği görürsünüz, pişerken çıkardığı sesi duyarsınız, malzemesine dokunursunuz, eh kokusu olmadan zaten yemeğin lezzetine varılamaz… Bu bakımdan diğer konuşmacıların duyulara dair anlatımları da benim açımdan çok zenginleştiriciydi. Başta hem tatla yakın ilişkisi hem de şahsen çok sevdiğim, kıymetli Vedat Ozan Bey’in kokuyla ilgili sunumu olmak üzere, şehrin sesi üstüne konuşan Selin Arslan, görme duyusunu ele alan Ece Ceylan Baba ve şehrin dokusuna dair çok enteresan bir konuşma gerçekleştiren Sinan Logie’yle birlikte İstanbul’u yeniden düşünmek çok keyifliydi. Hele sonlardaki soru-cevap kısmı ayrı bir lezzetti. O yüzden, yemek dışındaki alanlara belki çok ilgili hissetmiyorsanız bile, sadece 17. dakikadan itibaren benim olduğum kısma odaklanmak yerine, konuşmanın tamamını dinlemenizi öneririm. Belli mi olur, belki o güne dek ilginizi çekmemiş bir noktayı keşfediverirsiniz!