İyi et, yavan meze: Pürtelaş Ocakbaşı

Türkiye’de birçok ailenin pazar gezmeleri vardı eskiden. O yıllarda pek dışarıda yenmediğinden pazarları bir kebap yemeye gitmek, ailecek müdavim olunan yere oturmak veya yeni bir şeyler denemeye heves etmek muazzamdı hâlâ. Zamanla tabii bu tavsadı, zaten dışarıda yemek yemek de sıradanlaştı. Ama bence pazar rakıları hâlâ müstesnadır. Hele spontane olursa, planlanmadığı halde “Hadi acıktık, yanında da iki kadeh içelim” denirse tadından yenmez!

Geçen pazar tam da böyle evden çıktık ve yolda Pürtelaş Ocakbaşı’na gitmeye karar verdik, ne de olsa ben hâlâ deneyememiştim. Üst katında dumandan durulamayacak olsa da dışarıdaki masalar, ısıtıcılar sayesinde oturulabilecek durumdaydı, bir tanesine geçiverdik. Esas gayemiz et yemek tabii ama önden birkaç meze istemeden olur mu, olmaz. girit cacığı, köpoğlu ve mutabbel, bir de Antakya usulü kısır istedik. Doğrusu Antakya usulü, bol nar ekşili, yoğurularak yapılan kısıra bayılırım, bunun bir adı da “nemmuş” ve aslında tam bildiğimiz kısır değil -daha güzeli!- ama genelde o isimle bilindiğinden olsa gerek, menüde de bu adla. Ziyanı yok. Masaya gelmesi için iki kere hatırlatmamız gerekmese yeterdi. Nitekim mutabbel yerine de humus geldi, değiştirttik. Keşke değiştirtmeseydik, hayatımda bu kadar mutabbele benzemeyen mutabbel yememiştim doğrusu. Mutabbel bir patlıcan yoğurtlaması DEĞİLDİR, bol tahinle yapılması gerekir, fakat buna tahin damlatılmış, hayır koklatılmış, patlıcanları közlerken “tahin” diye fısıldamışlar yanlarında… Maalesef üzücü. Köpoğlu idare eder, Girit cacığının ise hiçbir numarası yok, bari yoğurdu özel ve güzel olaydı diyorsunuz, o da yok. Bir tek kısır idare eder. Mezelerden fena sınıfta kaldı Pürtelaş.

Fakat lahmacunu hiç fena değil. İşte bu güzel sürpriz. Buna güvenerek mi nedir, bir de semsek söyledik biz. Beklentimiz Mardin ya da Urfa işi semsek/sembusek gelmesiydi, yani kıymalı ve kapalı. Lakin Antep peynirli açık, pidemsi semsek geldi. Neyse, en azından hamuru ve peyniri güzeldi, sıcacıktı, mırın kırın etmeden yedik. Demek mezeden değil fırından gitmek lazımmış.

Geldik etlere… Daha önceden denenip beğenilmiş Pürtelaş şiş ve yağlı karadan birer porsiyon söyledik. Pürtelaş şiş danadan, ama lezzetli ve yumuşacık. Terbiyesi güzel. Yağlı kara ise malum kuzu. Allah için o da gayet güzeldi, kıvamında yağlı, aromalı. Etleri soğutmadan yemek lazım, ocakbaşının hakkı verilmiş.

Yemeğin üstüne bir meyve tabağı bir de katmer söylüyoruz. Katmeri söylerken çok da bir şey beklediğimiz yoktu, ama artık beklentimiz düşük diye mi nedir, hiç de fena gelmedi o katmer. Fıstığın tadı geliyor, yufkası çıtır, yağ kokmuyor. Tatlının iyisi tatlıcıda yenir, o yüzden bir ocakbaşında bu kalite tatlıyı bul, öp başına koy!

Lakin toplamda baktığımda Pürtelaş’tan memnun kaldım mı? Doğrusu pek değil. Birincisi, pazar akşamı müthiş bir yoğunluk olmamasına rağmen acayip aksak ve yavaş bir servis vardı, nitekim daha önce hafta içi bir akşam gelen dostlarım da bundan şikayet ettiler. İkincisi, söylediğimiz rakı sıcak geldi, bir meyhane ve ocakbaşında sıcak rakı bence ayıptır, günahtır. Üçüncüsü 70’lik Uzun Demleme için ise doğrusu 500 lira fiyatı abartılı buldum. Mezelerin zaten hiçbiri mutlu etmedi. Tamam et iyi, lahmacun iyi de, bunların iyi olduğu bir sürü yer var zaten. Dolayısıyla Pürtelaş Ocakbaşı bana çok anlamlı gelmedi. Yolunuz üstüyse, boş yer varsa oturulur; bir toplu yemek organizasyonu yapıldıysa gidilir, onun dışında bence hususi gidilecek yer değil. 3 kişi şunları yiyip neredeyse 900 lira ödeyerek daha iyi hizmet alabileceğiniz bir sürü yer bulabilirsiniz, benden söylemesi…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s