Pandemide evde kutlanmak zorunda kalınan nice özel gün oldu. Eh, benim doğum günüm de bundan farklı değildi. En azından havamız değişsin, evde restoran havası essin diye lezzetli, yaratıcı ve şık bir şeyler söylemek istedim.
Doğum günümün 14 Şubat olması beni kutlama anlamında hep çok zorlamıştır, bütün mekanlar günden öncesinden rezervasyonlarla dolup taşar, merak ettiğim bir mekanın menüsündeki denemek istediklerimi genelde deneyemem çünkü çoğu yer 14 Şubat için fiks bir menü yapar (ve fiyatları da normalden pahalıdır), kalabalık, gürültü ve ortamdaki kırmızı tonlar-plastik tabutta gül-pelüş kalp/ayıcık miktarı çok fazladır. Bu sene ise ilk kez doğum günümün 14 Şubat olması işime yaradı, çünkü birçok yer çok güzel menüler hazırlamıştı. Birkaç yere baktıktan sonra, Juno Catering‘in deniz mahsullü menüsünde karar kıldık. Juno ismini belki Nişantaşı’ndaki mekandan biliyorsunuz, Juno Catering de onların kardeş oluşumu. Ben başta pandemi zamanı açıldılar sanmıştım ama meğer öncesinde de varlarmış. Bu tecrübe, hem güzel menüler oluşturmalarına hem de çok özenli ve pratik şekilde teslim etmelerine yardımcı olmuş gözüküyor.
Her ne kadar ördek zaafım olsa da, başka bir arkadaşım bana ördek pişirme sözü verdiği için deniz mahsullü menüyü seçtim. Her şey kutuda adım adım talimatlarıyla geldi gördüğünüz gibi. Miktarlar ise acayip fazlaydı! Somon fümeli amuse-bouche için tam 22 tane kıtır yuva göndermişler. Hepsini yesek diğerlerine yer kalmayacağı için sadece 4 tanesini yaptık. Somon fümeli kanepeleri her zaman çok severim, bunu da afiyetle yedim o yüzden. Özellikle baklava yufkasından yapılan yuvaların ağızda hırrşşş diye dağılan dokusu çok hoş bir tatmin hissi veriyordu, klasik ekmek üstü kanepelerden daha hoştu.
Kuşkonmazlar yanında hollandaise sosla gönderilmişti ve tüm soslar gibi onun da sosu çok boldu. Bu detaya bayıldım, çünkü azıcık sosla gelen şeylere hep gıcık olurum, sos dediğin bol gelmeli… Kuşkonmazlar o kadar güzel pişirilmişler, tuzu karabiberi o kadar yerinde şekilde tatlandırılmışlardı ki, hiç sossuz bile yiyebilirdim! Kesinlikle bayıldım! Hollandaise sos köpük köpük kıvamdna biraz daha kalın geldi bu arada, kıvam arttırıcı bir takviye olduğunu düşünüyorum, tadı da klasik hollandaise sosa göre daha keskindi, ama yine de lezzetliydi.
Ceviche ise tüm menünün en zayıfıydı maalesef. Tadınca “Ben bundan çok daha lezzetlisini yapıyorum” dedim ister istemez. Ağza neredeyse sadece limon tadı geliyordu, ekşi çok sevmeme rağmen tadı çok dengesiz olduğu için pek hoşuma gitmedi.
Bu başlangıçlardan sonra sırada fırılanmış bebek patates eşliğinde limon soslu dil balığı vardı. Patatesler neredeyse patates köftesi nefasetinde, çok lezzetlilerdi, birazcık ısıtmak yetti. Dil balığına gelince, çoğu yerde dil balığı diye ona benzeyen (ama çok daha ucuz olan) panga balığı filetosu servis ediliyor, özellikle piştiğinde farkı anlamak zor. Bu balıklar da hem pişmiş geldiği hem de soslanarak yendiği için ayırt etmek imkansızdı benim için, ama dil balığı gönderdiklerine inanmak istiyorum, zira oldukça lezizdi. (Ki ben pek de dil balığı düşkünü değilimdir.) Fakat sos basit bir limon sos olmaktan ötede, çok kıvamlı bir sostu ve oldukça yoğun bir lezzeti vardı. Genel olarak deniz mahsulü menüsü hafif gibi algılanabilir ve lezzetli olsa da çok komplike olmayan tabaklar içeriyor gibi algılanabilir, ama durum bunun tam tersiydi. Patatesler ise bu yoğun lezzetli sosu güzel dengeledi.
Yemeğin üstüne tatlı olarak şarapta pişmiş poşe armut vardı, ki bu tatlıyı çok severim. Sosuyla birlikte hafif ısıtıp üstüne kavrulmuş çam fıstıklarını döktük. Şahsen orijinalindeki gibi kavrulmuş file bademi yeğlerdim, bence çam fıstığı çok yakışmadı. Armutta da pek şarap tadını alamadım. Ama yine de hiç fena değildi. Üstüne bir mum dikip üfleyiverdik!
Kutuda kokteyl karışımı olarak cam şişede güzel bir kırmızı meyve mix’i geldi. Ancak biz onu ertesi akşama bırakıp tercihimizi şaraptan yana kullandık. Mulier, özellikle yazın sık sık karşınıza çıkmış olma ihtimali olan bir beyaz, dömisek bir misket. Ben özellikle tatlı ve yarı tatlı şaraplara bayılırım, ama bu yemekle tatlı bir şarap içmek olmayacaktı, bu kadar yoğun soslar için biraz olsun dengeleyici bir şarap şarttı. Mulier lokmalar arasında ağzımızın tadını o kadar ferahlattı, yumuşak yumuşak öyle güzel bir lezzet kattı ki keyfimizi mükemmelen tamamladı. Şişesi de 50’lik olduğu için kolayca bitiverdi. Yemek, içki, her şeyden çok keyif aldığımız bir akşam oldu…
Yazının başında porsiyonları epey bol tuttuklarından bahsetmiştim. Ertesi akşam, kalan 18 çıtır yufka yuvasını doldurup hazırladık, patetesleri fırınlayıp kalan sosları da üzerlerine sıktık ve gönderdikleri kokteyl karışımını votkayla hazırladık. Şahane bir apero akşamı oldu! Üst üste iki gece yemekle uğraşmamak da doğrusu pek hoştu. Fiyat/performans kıyaslamasında Juno’dan çok memnun kaldık. Porsiyonların büyüklüğü, özenli servis, güzel paketleme, hepsi çok hoştu.
Bir süre daha kutlamalara evlerde devam edeceğimiz aşikâr. Laf aramızda, bu kez kalabalıksız ve gürültüsüz, ama restoran servisiyle kutlayabilmek de hoşuma gitti. Eğer siz de bir sebeple evinize size kendinizi restoranda hissettirecek lezzetli ve özellikli yemekler sipariş etmek isterseniz Juno Catering kesinlikle tavsiye edecekleri arasında…
Afiyetle!