Hamura saklanan şans: Antik Roma’dan bugüne gelen bir adet

Belki çocukluğunuzun yılbaşlarından içine para saklanmış börekleri hatırlarsınız, hatta belki şimdi o börekleri siz yapıyorsunuzdur. Ben çocukken anneannem her yılbaşında yaptığı böreğin içine güzelce yıkayıp sardığı bir bozuk para saklardı; para kime çıkarsa o kişi o seneyi çok şanslı, bolluk ve bereket içinde geçirecek demekti. O böreğe “şans böreği” derdik. Büyüdükçe fark ettim ki, “şans böreği”nin dışında “şans pastası” da vardı ve mantık aynıydı, para kimin dilimine isabet edecek diye bekleşip kıkırdanarak yeniyordu.

İsteyenler yazıyı okusun, isteyenler podcast’ini dinlesin diye, ikisi birden!

Esasen “hamurun içine bir şey saklama ve bulan kişiye şans, bereket getirmesi” konsepti, gelenek olarak birçok toplulukta var, Rumlardan Doğu Avrupalılara, Ruslardan Fransızlara, hamur bazen tatlı bazen tuzlu da olsa aynı geleneği görüyoruz. Aslında bunun sebebi basit, çünkü bu bir Roma geleneği. Haliyle bir zamanlar ucundan kıyısından Roma toprağı olan tüm coğrafyalara, oradan da komşularına yayılmış ve zamanla bunun çeşitli versiyonları gelişmiş. Fakat bugün bu geleneğin en çok Hristiyan adetleri içinde yer bulduğunu söylemek mümkün sanırım, ki bunun da sebebi açık, Hristiyanlık Roma İmparatorluğu içerisinde yayılırken önceden pagan olan bu insanların alışkanlıklarını kendi içine dahil etti, böylece bunları devam ettirdi ve birçok çoktanrılı/pagan Roma geleneğini Hristiyan adetine dönüştürdü.

Tipik bir galette des rois

Bu adetin kökenine bakarsak, elbette yolumuz Antik Yunan’a çıkar, çünkü malum Romalılar da kendi adetlerini Antik Yunan’dan dönüştürmüşlerdi. Antik Yunan’da 17 Aralık’ta başlayıp 6 Ocak’ta sonlanan Dionysos şenlikleri kutlanırdı, bu şenlik Roma’da Saturnalia yani Satürn şerefine kutlanan festivale dönüşmüştü ve aynı şekilde aralık sonunda başlayıp ocak başında bitiyordu. Her ikisi de bereketi, tarımı, eğlenmeyi sembolize eden bu tanrıların kutlamaları da benzerdi tabii! Ancak daha sonra Jül Sezar takvim sisteminde yenilikler yapınca Saturnalia 23 Aralık’ta sonlanır hale geldi. Bu tarihler dikkatinizi çekmiştir elbette, çünkü bugün kullanılan miladi takvime göre 24 Aralık’ı 25’e bağlayan gecede Katolikler tarafından kutlanan Noel ve Jülyen takvimini kullanan kimi ortodoks kiliseleriyle Gregoryen Ermeniler tarafından 6-7 Ocak’ta kutlanan Noel’in bu Antik Yunan ve Roma tarihleriyle de denk düştüğü açık… Ancak Katolikler Noel’i daha önce kutlasalar da, 6 Ocak’ı da ıskalıyor değiller. Birçok Hristiyanlık mezhebi 6 Ocak’ı Epifani, İsa Günü, Üç Kutsal Bilge Günü veya Üç Kral Günü olarak kutluyor. Aslında 6 Ocak tarihi de dönüştürülmüş bir başka pagan geleneği, zira bu tarih hem festivallerin bitiş günü olarak büyük ziyafetin verildiği gündü, hem de ışık bayramı olarak kutlanıyordu (ki bu günün ışık bayramı olarak kutlanmasının Antik Mısır’la da bağlantısı var). Ama bu mezhep ve takvim meseleleri epey detaylı konular olduğundan (ve tabii herkes “en doğrusunu kendisi yaptığından!) şimdilik bu kadar detay kâfi…

İşin özüne bakarsak, en azından kuzey yarımkürede yaşayan insanlar bin yıllardır aralık sonu ocak başı zamanlarda yiyip içerek, hediyeleşerek, eğlenerek kışın karanlığını atlatmaya, baharın doğal ışıltısı ve yenilenmesi ulaşana kadar moral depolamaya çalışıyorlar ve ezbere “Kültürümüzde yok!” diyenlerin aksine psikolojik ihtiyaçlarının gayet farkındalarmış rahmetliler! Kışı ışıklarla aydınlatıp renkli süslerle daha sevimli kılmaya çalışmak pagan dönemlerde bir ışık festivali olarak kendine yer bulmuş, Hristiyanlık da daha sonra kâh Noel, kâh Epifani bayramı ile, mezhepten mezhebe tarihler üç beş gün oynasa da aşağı yukarı aynı zamanlarda kutlanacak şekilde, adını ve dinî gerekçesini değiştirerek bu adetleri sürdürmüş, dönüştürerek içine dahil etmiş. Ancak tüm toplulukların başlangıçta pagan ve/veya çoktanrılı olduğu düşünülürse elbette ışık da, renk de, eğlenmek de Hristiyanlığın tekelinde olamayacak kadar eski kültürel insanlık miraslarına işaret ediyor; ağaçlara renkli ipler, kurdeleler bağlayan, türbelere mumlar diken, Müslümanlar da geçmişin adetlerini dönüştürerek bugüne taşıyorlar. Peki, adı ya da tarihi ne olursa olsu, bugünkü dinlere ne şekilde girerse girsin bu pagan kökenli adetlerin bizim yeme içme işleriyle nasıl bir alakası var?

İşte şimdi tam da bu noktada “hamur içine saklanan obje”ye geliyoruz. Roma döneminde, geleneksel olarak bir bakla tanesi saklanırmış hamura ve bulan bir günlüğüne kral/kraliçe olur, o gün o ne isterse yapılırmış. Hem pagan dönemdeki ışık bayramının daha sonra “İsa’nın nurunu” temsil eder hale dönüşmesi hem de üç bilge kralın İsa’yı “müjdelemesi” ışıkla bağdaştırıldığı için daha sonra bu hamura saklanan objeler çeşitlenmiş: metalden yapılmış lamba, fener; yine metalden veya porselenden minicik İsa veya Meryem figürleri, altın, gümüş sikke gibi parlak, kıymetli veya dinî anlamlı objeler saklanır olmuş hamura. Keza hamur işleri de zaman içinde değişmiş; Roma döneminden bugüne bu hamur işleri bazen milföy pasta, bazen üstü meyve şekerlemeleriyle kaplı tatlı ekmek, bazen kek, bazen tart şeklinde karşımıza çıkıyor. Ama mantık ayrı, figürün saklandığı dilime denk gelen günün “şanslı”sı…

Fotoğraf on yıl önceden, o yüzden ütüyle çekilmiş gibi, mazur görünüz!

Bugün bu adetin capcanlı yaşadığı yerlerden biri Fransa, bir Hristiyan adeti olarak dinî açıdan kutlanmaktan ziyade, neşeli, lezzetli ve eğlenceli bir adet olarak görüldüğünden herkes bu tatlılardan alıp yemekte bir mahsur görmüyor. Adı “galette des rois” (kabaca “kralların keki”) olan ve genellikle frangipane denen badem ezmeli kremayla doldurulmuş milföy benzeri yağlı hamurdan yapılmış galette (tart benzeri bir tür tatlı) hem bütün patiseri ve fırınlarda hem de marketlerde paketli olarak satılıyor gün yaklaşırken… Paketin içinde de katlanmış bir altın sarısı karton taç oluyor, figürü bulan kafasına takıyor. Ben de tam bir badem ezmesi delisi olarak afiyetle yemek üzere bu galette’ten almış, ısırdığımda denk gelen porselen Meryem figürü yüzünden dişimi kırmama ramak kalmış olsa da muzafferane bir ifadeyle tacımı takmaktan geri durmamıştım!

Elbette bu kabaca yılbaşı zamanlarına denk düşen çeşitli dinî günde yenmesi için yapılan daha birçok hamurişi var. Panettone, pandoro, kozonak, julekake, yine galette de rois gibi badem dolgulu kerststol gibi birçok tatlı ekmek, kek, tart benzeri hamur işi hazırlanıyor ve bu adeti unutmayanlar içine para veya minik bir obje saklıyorlar. Kimi yerlerde de bu tuzlu hamura dönüşmüş ve içi bademli milföy yaprakları yerine yufkaların arasına paralar gizleniyor. Hem yapılan tüm hamur işlerine, hem bu tarihlerin, hem kutlanan bayramların, hem de paganlıktan Hristiyanlığa, İslama geçen adetlerin detaylarının tamamına değinmem mümkün değil, ama sanırım esas noktayı biraz gösterebildim: bazen bir yemeğin, bir adetin peşinden gitmek, bize belli bir bölgedeki tarihin kapısını açıyor. Bugün artık tek bir din, kültür ya da millete atfedilemeyecek kadar geniş bir coğrafyaya malolmuş bu adetin ortaya çıkardığı birbirinden güzel hamur işleri ise benim gibi bir karbonhidrat canavarı için büyük hazine!

Noel, epifani veya pagan ışık bayramı olarak ananların 6-7 Ocak’ını kutlar, ağzınızın tadının yerinde olacağı bayramlar dilerim.

Yorum bırakın