#tbt’de çay saati!
Çaylara özel bir ilgim var ve doğal olarak çay saati konsepti de en sevdiğim şeylerden biri… Bir çay delisinin güzel bir çay saati menüsünü birçok yemeğe tercih edeceğini duysanız sanırım şaşırmazsınız, değil mi?
Londra’ya ilk gidişim yıllar önceydi, öğrenciydim ve mükellef bir çay saati yapmak o zamanlar da çok ilgimi çekecek olsa da, öğrenci bütçemle bu benim için tahmin edebileceğiniz gibi pek de mümkün değildi! İkinci gidişimde, artık bir yetişkin olarak bu yüzden özellikle bir “high tea” yapmak istedim ve seveceğim bir yer bulmak için biraz bakındım. Sketch gibi çok popüler bazı yerler de var tabii, ama ben -kibarca söylenişiyle- biraz “eski ruhlu” bir insanım, dolayısıyla ona göre bir yer bulmak istedim. Başta aklımda Hotel Café Royal’in Oscar Wilde Bar’ı olsa da sonra daha az popüler bir yer keşfetmek amacıyla The Zetter Townhouse içindeki Seymour’s Parlour’ı seçtim. Buranın ambiansı o kadar hoşuma gitti ve bana kendimi o kadar iyi hissettirdi ki… Koyu renk ahşap mobilyalar, koyu yeşil ve bordo ağırlıklı bir dekorasyon, loş ışık, hafif müzik, zarif ve klasik porselenler, içine gömülebileceğiniz rahat koltuklar… Gözünüzde canlandı değil mi? Çay saatiniz bittikten sonra rahatlıkla viskiye geçiş yapabileceğiniz bir ortam yani.



Yenilip içilenlere gelince… Burası miksolojisti ile meşhur olduğu için çok güzel kokteylleri olduğu da söylenen bir yerdi, e malum çay saatinde sadece çay içilmiyor! O yüzden dilerseniz şampanya ve prosecco gibi klasik seçimlerle, dilerseniz kokteyllerle çay saatinize başlayabilirsiniz. 5 çayı için sabit bir menü de sunuyorlar, ama dilerseniz menüden seçtiklerinizle kendi masanızı da oluşturabilyorsunuz. Biz önce şampanyalı bir kokteyl olan Le Sphinx’ten aldık. (Burada da biraz klasik davrandığımı itiraf ediyorum, “Düz şampanya içmeyelim ama kokteyl şampanyalı olsun bari!” demiştim.) Ardından çay menüsünden Royal Air Force ve Earl Grey tercih ettik. Elbette birçok markanın farklı Earl Grey harmanları var, dolayısıyla en bilinen Eral Grey’i bile “bilmek” için belki onlarca marka denemek gerektiğini düşünüyorum. Bu sebeple, kıyas yapabilmek adına bir “bildiğim”, bir bilmediğim çay tercih ettim. Royal Air Force çok daha güçlü, keskin bir tada sahipti, ancak ikisi de çay saatine uygun çaylardı.



Fotoğraflarda menüden seçtiklerimiz arasında yer alan peynirli sıcak krakerlerler (yuvarlak olanlar), keçi peynirli ve kırmızı soğan marmelatlı toastie, sour cream ile servis edilen somon füme görüyorsunuz. Keçi peynirli tost gerçekten harikaydı, ki zaten keçi peyniri ile soğan marmelatı ikilisi dünyanın en uyumlu ikililerden olabilir. Nitekim ne zaman evde başlangıç olarak sunsam ilk bitirilenlerden oluyor! Denemediyseniz, soğan marmelatı tariflerine bakıp yaparak güzel bir keçi büş ile denemenizi şiddetle tavsiye ederim. Somon fümeye gelince, dolanmış olarak servis edildiği için miktarı fotoğrafta tam olarak belli olmuyor, ama açınca miktarın ne kadar fazla olduğunu gördük! Türkiye’de ana yemek olarak somon istesem bu kadar gelmez doğrusu! Somon fümeyi kahvaltı dahil günün her öğününde yiyebilirim açıkçası ve biz ne kadar çay saatini daha çok tatlılarla düşünsek de, minik somonlu-krem peynirli-dereotlu sandviçler aslında çay saatinin bence en güzel eşlikçilerinden…



Britanya tipi çay saatinin olmazsa olmazı scone’lardan da bir tane sipariş ettik, adet yerini bulsun, yoksa çok ölmem doğrusu. Ama sıcacık halde geliyor, yanında reçel ve kaymağa yakın dokuda clotted cream ile servis ediliyor, anlayacağınız her türlü yemesi çok keyifli bir arkadaş! Tatlı olarak çilekli trifle (Meclis’te sunulan adıyla “tayfır”) ve bütün fındıklı, çikolata parçalı brownie yedik, o da yanında devasa bir clotted cream topuyla geldi. Trifle da güzeldi ama brownie bizi resmen öldürdü, yediğim en çikolatalı, en güzel brownie’lerden biri ve bence bütün fındık koymak cevizden çok daha fazla yakışmış.
Güzel müzik, iyi servis ve bence akşam yemeği kadar doyurucu bu yiyecekler, artı çaylar ve kokteyl toplam 58 pound tuttu. Evet, belki şu an hemen gitme şansımız olmayacak, ama yurdumuzdan farklı olarak, zannediyorum ki buraya birkaç yıl sonra da gitseniz benzer bir menü ve benzer fiyatlarla bulacaksınızdır; daha önemlisi, burayı açık bulacaksınızdır…