Bodrum’a gittiğimde, hem hava hem denizin etkisiyle canım neredeyse sadece soğuk meze yemek istiyor. Ne var ki her akşam meyhane kalabalığı çekesi de olmuyor insanın, bazen balkonda oturup sofrasını kurarak yavaş yavaş içmek, sakince kendi istediği müziği dinlemek çok daha tatlı geliyor bana; eminim size de oluyordur bu. E tabii kısıtlı bir zaman için tatile gitmişken “Dur mutfağa gireyim de 8-10 çeşit meze yapayım” durumu da olmuyor. Böyle durumlarda ben meze alıp evde sofra kurmayı tercih ediyorum. Meze alınabilecek birçok meyhane olsa da, Bodrum’da bence meze alınabilecek en güzel yer, Bitez’de Gökçe Gümüşhan Can’ın kendi adını taşıyan mezecisi GGC Cook&Art.
Gökçe, aslında seramik ve heykel tasarlayan bir sanatçı, ama daha öğrencilik yıllarında çeşitli mutfaklara gire çıka çalışarak, kendini direkt pratikle eğitmiş. Yıllar sonra seramik atölyesinde kendi eliyle yaptığı mezelere de yer vermeye başlamış, muhteşem tabaklarının yanına muhteşem mezelerini de eklemiş, üstelik bahçesinde kendi eliyle yetiştirdiği ürünlerini de mezelerine katarak… Burada satılan her mezenin bir esprisi var, Gökçe hepsine minik minik bir dokunuş yapıyor ve hem tanıdık hem de yeni bir lezzet ortaya çıkarıyor. Tabakların hepsi tadıyla bir klasik nefasetinde, ama detaylarıyla klasiklerden ayrılıyor. Ayrıca burada tüm mezeler günlük olarak satılıyor, o gün kalanlar olduysa bile ertesi gün satışa konmuyor. Aslında birçok meze birkaç gün dayanır, o yüzden bunu ilk duyduğumda şaşırdım, ancak evlere alınan mezelerin çoğu zaman ilk akşam bitirilmediğini, bu yüzden ertesi günlerde de lezzetini koruması gerektiğini hesaplayarak tüm mezeleri günlük sattığını söyledi bana.
Şimdi şöyle bir durum var, ben mezede yeniliğe de açığım ama özünün kaybolmaması şartıyla… Yoksa şu kimi yeni nesil meyhanelerdeki gibi “içine onu koyayım, bunu katayım ki beceremediğim anlaşılmasın” mezeciliği bence sırıtıyor. Birinin yaraşığınca bir yenilik katabilmesi için önce onun klasiğini çok iyi bilmesi ve çok iyi yapabilmesi lazım bence. Gökçe’nin mezelerinde işte bunu sezdim. Ve bu yüzden çok beğendim. Öyle çok beğendim ki, hem geçen sene hem de bu sene gittiğimde çeşit çeşit mezesini hem kendim yedim, hem ev ahalisine alıp yemelerine vesile oldum ve sonuçta herkes mezelerin tadına da, orijinalliklerine de hayran oldu.

Bu seneki soframızda bademli humus, fesleğenli fıstıklı peynir ezme, erikli semizotu, rezeneli elma salatası, muhammara, kuru domatesli nar ekşili pırasa, tahinli susamlı patlıcan, ekşili karakabak kızartma, pancarlı kısır, zerdeçallı istiridye mantarı, taze naneli taze fasulye, topik, enginar kalbi ve maş fasulyesi salatası vardı. Sayarken yoruldum, ama yerken hiç yorulmadım! Mezelerin hepsi birbirinden güzel, hepsi tazecik, hepsinin sarımsağı, ekşisi, yağı yerli yerinde… O yüzden favorin neydi deseniz seçmek zor, insanın hangi gün neyi beğendiği de değişiyor zaten, ama benim ilk üçüm ekşili karakabak, kuru domatesli nar ekşili pırasa ve fesleğenli fıstıklı peynir ezmesiydi. Topiği ise liste dışı birinci ilan ediyorum, çünkü topiğe bayılırım!


Mezeler her gün farklı farklı oluyor, yani her gittiğinizde ezbere aynı şeylerle karşılaşmıyorsunuz. Nitekim geçen sene turnayemişli -namı diğer cranberry- kabak çiçeği dolma ve domates soslu deniz börülcesi yiyip bayılmıştık. Daha evvel o kadar incecik, körpecik deniz börülcesi yediğimi hatırlamıyorum! Diriliği ve sosun uyumu kusursuzdu. Keza yabani semizotlu, kabak çekirdekli havuç tarator da mükemmeldi. Bir havuç tarator nasıl mükemmel olabilir? Küçük detaylarla… Mesela o havuçlar rendelenmemiş de ince ince doğranıp öyle öldürülmüş, ama dişe gelecek halde bırakılmış ya; mesela yoğurdu çok güzel ya; mesela içine yenilik verecek malzemeler dengeli şekilde katılmış ya; işte bu ufak detaylar “sıradan” bir mezeyi alıp uçuruyor. Keza karamelize soğanlı kuşkonmaz da çok başarılıydı, tıpkı tahinli ve susamlı köz patlıcan gibi, hardallı patates salatası gibi. Karamelize cevizli kabak yoğurtlama da tadı arttıran küçük, ama önemli detaylar içeren mezelere güzel bir örnekti. Pancarlı kaparili buğday salatası çok tazeleyici bir tat oluşuyla öne çıkarken, zerdeçallı fava da rengiyle gözümüzü okşamıştı. Hele sebzeli, ağızda çıtırdayan ayçekirdekli mücveri eve gitmeyi filan bekleyemeden, meze alırken ayakta, oracıkta yutuverdiğimi de söylemeliyim!





Malzemelerden yağına her şeyin kaliteli olduğu mideye ufacık bile dokunmamasından kendini belli ediyor. Tabii Ege’de olmanın malzeme olarak avantaj sağladığı da kesin. Gökçe’nin heykeltraş titizliği, seramikçi gözü ise bence mezeleri sadece yapış tarzına değil, sunumuna ve genel olarak detaycılığına da sirayet ediyor. Her şeye şahsi bir dokunuş katıyor ama hiçbirinin dengesini bozmuyor Gökçe. İşte o yüzden, değme meyhanede zor bulunacak mezeler bunlar. Keşke İstanbul’da da evime yakın, endüstriyel olmayan, kötü anlamda standartlaşmamış, taze, yenilikçi şöyle bir mezeci bulabilsem…
Bodrum tarafına yolunuz düşerse, ister eve almak ister uğrayıp orada yemek için, muhakkak listenizde olsun GGC Cook&Art. Afiyetle…
️